Öğretmenler için yüzlerce sıfat sayabiliriz. İçlerinde en çarpıcı olanlardan birisi de “Geleceğin Mimarları”dır.
Onlar ne kadar donanımlı, ne kadar vizyoner, ne kadar mutlu ve ne kadar sevgi doluysa yaratacakları eserler de o denli başarılı ve huzurlu olacaktır.
Eğitim bir beka sorunu ise onlar da olmazsa olmazıdır…
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken Bilgi ve Bilim Çağı’nı geride bıraktık, Bilişim Çağı’nı yaşıyoruz.
Bu yeni çağda en değerli hazine, bilgiyi ve bilimi olabildiğince hayata geçirmektir.
Dolayısıyla eğitim ve öğretmenin yeni yüzyıldaki misyonu, birinci yüzyıldan çok farklı olacak ve anahtar rolü üstlenecektir.
Ama gelin görün ki, eğitim ve öğretmen, bir türlü Türkiye’nin gündemine oturmuyor ya da konuşulması gerekenlerin çok ötesinde detaylarla uğraşıyoruz.
Aslında onları göz ardı etmekle, kendi geleceğimizi riske atıyoruz ama pek çoğumuz maalesef bunun farkında bile değil…
Eğitime ayrılan kaynaklar genel bütçenin yanı sıra aile bütçesinde de göreceli olarak en üst seviyede. MEB bütçesinde de en büyük pay öğretmen maaşlarına ayrılıyor ama ona rağmen bırakın yurtdışındakilerle kıyaslamayı, enflasyon karşısında kendi içinde eriyip duruyor.
Öğretmenlerimizin büyük bir bölümü ikinci bir işte çalışmak zorunda kalıyor. Yani kafası okulda, öğrencide ve vereceği derste değil, geçim derdinde.
Bu ekonomik koşullarda ne kadar iyi yetişirse yetişsinler, kendilerini yeterince eğiteme veremeyecekler.
Onun için ne yapıp edip öncelikle ekonomik sorunlarını çözmemiz gerekiyor.
Bu noktada işin en kolayı devleti eleştirmek ama iş o kadarla bitmiyor. Tamam devlet eğitime ayırdığı kaynakları iki katına çıkartsın ama yeni çareler üretmeliyiz, en önemlisi de ayrılan kaynakları en doğru şekilde kullanmalıyız.
Lüks tüketim malzemelerine yaptığımız harcamalar, eğitime ayrılan kaynaklardan katbekat daha fazla. Herkesin yediği, içtiği afiyet olsun, giydiğini de güle güle kullansın. Ama ne olur çocuklarının geleceğini de unutmasınlar!..
Öğretmenin itibarı, geleceğe yapılacak en büyük yatırımdır.
Onlar bilgi ve tecrübelerini aktarırken, öğrencilerinin becerilerini geliştirirken attıkları her adımda ülkemize farkındalık kazandıracak, çağdaş dünyaya daha da yakınlaştıracaktır.
Onlar sadece öğreten değil, çocuklarımızın rol modeli, şekillendireni ve yönlendirenidir.
Çocuklarımız için en büyük şans, karşılarına kendilerini keşfedecek ve doğru yönlendirecek bir öğretmenin çıkmasıdır. Ne olur onları bundan mahrum bırakmayalım, her öğrenciye şans tanıyalım.
Öğretmenlerimize hem devlet hem de millet nezdinde hak ettikleri itibarı yeniden kazandıralım, değersizleştirilmelerine asla izin vermeyelim, mülakat dayatmasından vazgeçelim.
Bu onlar için en güzel Öğretmenler Günü armağanı olacaktır.
İyi ki varsınız Öğretmenim…
Kalite ve KALDER
Öyle kavramlar vardır, hayatımıza girmeleri en büyük kazançlarımızdan birisi olur.
Kalite de öyle bir kavram.
Tek bir kelime gibi gözükse de içini doldurmaya kalktığınızda ansiklopedik bir açılım söz konusudur. Bırakın diğer ayrıntıları “yaşam kalitesi” dediğimizde anlatılacaklara ne zaman yeter ne de sayfalar…
Kalite sözcüğü hep vardı ama 20 yıl kadar önce kurulan Türkiye Kalite Derneği (KALDER) ile daha bir hafızalarımıza kazandı, daha bir anlam buldu. O dönemin Başkanı Yılmaz Argüden gibi şimdiki Başkan Yılmaz Bayraktar ve diğer üyeler de bu yönde müthiş bir çaba içerisinde.
Kalite kongrelerinin 32.’sini Cumhuriyetimizin 100. yılı anısına hafta içerisinde gerçekleştirdiler.
‘SU Gibi’ ana teması ile su gibi akan bir yüzyılın değerlendirmesi yapıldı, gelecek yüzyıla yönelik beklentiler tartışıldı.
Konu başlıkları çarpıcı, konuklar donanımlıydı.
İşte birkaç başlık:
■ 100. Yılında Türkiye Ekonomisi
■ 100. Yılında Türkiye Toplumu
■ 100. Yılında Türkiye Coğrafyası
■ Nasıl Bir Ekonomi?
■ Nasıl Bir Toplum?
■ Nasıl Bir Coğrafya?
■ Bugünden Yarına Cumhuriyet Gençliği ve Eğitim
Gençlerin mektupları
Konu önemli, zaman da su gibi akıp gidince bazı konular geri plana düşse, bazıları yeterince ele alınamasa da alkışı fazlasıyla hak ettiler. Tıpkı genç KALDER’li Cansu Uzun, Beril Arda, Ulaş Çelik gibi.
Gençler de tıpkı öğretmenlerimiz gibi kalıplara sıkıştırılmadan özgür bir sunum gerçekleştirdiklerinde çok daha verimli ve çok daha kendileri oluyorlar. Onlara her ortamda bu fırsatı ne olur tanıyalım…
Peki, Genç KALDER’lilerin geleceğe yönelik mektuplarında neler vardı?
İşte bazı satır başları:
■ Teknolojik gelişmelerin de eğitim süreciyle bütünleşmesi ve yenilikçi düşüncenin özendirilerek desteklenmesi, gençlerin potansiyelini en yüksek düzeyde kullanabilmemizi sağlayabilir.
■ Kimisi beslenme çantasına koyacak bir lokma ekmek olmadığı için, kimisi çalışmak için, geçen yıl tam 155 bin 938 öğrenci okullarını bıraktı.
■ Gelecekte herkesin aynı sıralarda oturup aynı formaları giyebildiği bilgiyle donatılan bir Türk gençliği diliyorum.
■ Biz gençler, gelecekte nasıl bir iş hayatımız olacağı konusunda çok kaygılıyız. Bu sorunu azaltmak için girişimlere destek vermek, yeterli iş olanağı sağlamak ve teşvik programları oluşturmak biz gençlerin bu tedirginliğinin azalmasına yardımcı olacaktır.
■ Unutmayalım ki, kadın hakları sadece kadınların değil, toplumun tamamının refahı ve adil bir geleceğin temelidir. Bu konuda gösterdiğimiz çaba, birlikte daha adil, eşit ve özgür bir dünya inşa etme yolunda atılmış önemli bir adımdır.
■ Atam sen rahat uyu. Yolumuzu aydınlatan fikirlerin ve geçmişte attığın örnek adımlarınla ikinci yüzyılda da uygarlık yolunda yol almaya kararlılıkla devam edeceğiz.
■ İkinci yüzyılda en çok güvene ve cesaretlendirilmeye ihtiyacımız var…
Özetin özeti: İkinci yüzyılın harcı öğrenciler, mimarı da öğretmenlerimiz olacaktır. Onlar ne kadar güçlü ve mutluysa ülkemizde o denli güçlü, mutlu ve huzurlu olacaktır…