‘Protokol’ tepkisi… HEDEP seçim kararını verdi

T24’ten gazeteci Murat Sabuncu, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (HEDEP) gazetecilerle buluşma toplantısına katıldı.

Partini yeni eş genel başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’ın Sabuncu’ya söyledikleri şöyle:

– Seçimden sonra binin üzerinde halk toplantısı yapıldı. Orada şu net şekilde açığa çıktı: “Bizim varlık sebebimiz nedir?” sorusunu sordu halkımız. 2015’ten beri tek taraflı bir biçimle muhalefeti destekleyen, ana muhalefeti destekleyen, iktidara kaybettiren bir yöntem denendi. Siz de kabul edersiniz; biz siyasi partiyiz, ağır sorunları çözme çabamız var. Bu konuda çok yoğun çabamız ve ödenen bedeller var. Bunu hiç anlatmaya gerek yok. Şimdi bizim yapacağımız her iş, atacağımız her adım, söyleyeceğimiz her söz aynı zamanda bu sorunların çözümüne de katkı sunmalı. Buna bir zemin hazırlamalı.

KAYYUM TEPKİSİ

– 2015’ten beri bir biçimiyle destek verdiğimiz açık-fiilî; başka bir biçimiyle muhalefete sormak gerekiyor. Ana muhalefet, muhalefet görevini yürütebilseydi, halkın oylarıyla seçilen yerel yönetimlere, bölgedeki belediyelere kayyum atandığı zaman gerekli olan tepkiyi koyabilseydi, 81 yaşındaki Makbule Özer cezaevine gönderilirken duyarlı olabilseydi ya da ikili hukuka itiraz etseydi başka bir şey yaşanırdı… Maalesef çok güçlü bir şey duymadık. “Amacınız nedir?” sorusunu halk bize sorduğu zaman; muhalefet büyüsün ve oradaki zemin büyüsün, demokrasi kazansın, iktidarı geriletelim, iktidarı yenelim, yerine daha demokratik, meseleleri diyalogla uzlaşmayla çözmeye çalışan bir yönetim olsun dersiniz. Maalesef yaptığımız her şey bir biçimiyle hem devlet kodlarını devam ettirdi hem de bölgedeki uygulamalar konusunda da bir farkındalık yaratmadı.

“BU PROTOKOL UTANÇ BELGESİDİR”
-(Kemal Kılıçdaroğlu’nun Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile 14 Mayıs sonrası yaptığı, detayları seçim sonrası ortaya çıkan protokol)

– Protokol sonrası bölgede ciddi bir rahatsızlık var, bunu kabul etmek lazım. Kültürünü reddeden, inkâr eden, devlet kodlarıyla hazırlanmış yüzyıllık politikanın ikinci yüzyılda da devamının imza altına alındığı bir belgeden bahsediyoruz ve Cumhurbaşkanı adayı olacak bir insan bunun altına imza atıyor. Şimdi bunun rahatsızlık yaratmaması düşünülebilir mi? Tabii ki bizde bir rahatsızlık var. Politikalarımız, orada yaptığımız eksiklikler de tartışılıyor. 14 Mayıs sonrası biz özeleştiri sürecine girdik, yeniden yeni bir yönetim oluşturduk. İşte karşınızda duruyor; yüzde 70’i yenilenen genç, dinamik, süreci kaldırabilecek, geçmişteki deneyim ve tecrübeyi de aktaracak bir yönetim yapısı oluşturduk. CHP’de de seçim sonrası yapılan iç eleştiri, öz eleştiri süreçleri ve muhasebeden sonra bir yönetim değişti. Bu protokol bir utanç belgesidir, net. Bizim tarafımızdan unutulmayacaktır. Ama bu protokol, -seçimler için söylemiyorum-, önümüzdeki dönem, önümüzdeki dönemlerde yapacağımız iş birliği ve güç birliğinde kırgınlık yarattı ama engel değil. Otururuz, konuşuruz.

– Yapılan protokol kuşatmanın kendisidir. Hatta güncel yürütücülerinden bence daha geridir. Çünkü güncel olan hiç olmazsa arada bir küçük ortak dahi “Kürt kardeşlerim” falan deyip bir şey söylüyorlar, Kürt’e bir gönderme de var, burada o da yok. “Hepimiz tekiz, Türk’üz” mantığı var. Dolayısıyla bu kuşatma sadece bizim sorunumuz değil.

“AKP İLE DİĞER PARTİLER GÖRÜŞÜNCE SORUN YOK, BİZE GELİNCE SORUN”

– CHP, AKP ile görüşünce bir şey olmuyor, İYİ Parti randevu almak için uğraştığı zaman bir şey olmuyor, söz konusu bizim Adalet Bakanı’yla Meclis zemininde yaptığımız bir görüşme olunca, hemen “Kürtlerin, HEDEP’in bir biçimde çark edeceği” anlamı çıkıyor. Biz ne zaman çark ettik ben size soruyorum? Kürtler, HDP bugüne kadar vermiş olduğu hangi sözden çark etti? Dolayısıyla bu kaygı nasıl oluştu, bu algı nasıl oluştu? Bizim hangi sözümüz, hangi eylemimiz buna hizmet etti? Hemen bir görüşmeyle, salonda bir toplantı düzenlemekle, bizim herhangi bir parti ya da partilerle oturup “arka kapı diplomasisini işleterek bir pazarlık yapacağımız” algısına nasıl kapılınıyor, biz de şaşırıyoruz. Biz Türkiye’nin büyük partilerinden birisiyiz, Meclis’in üçüncü partisiyiz. Biz herkesle görüşürüz. Çözüme hizmet edeceksek. Bunu sadece seçim bağlamında değerlendirmemek gerekir. Seçim ayrı bir şeydir.

“İKTIDARI SAĞCI BİR MUHALEFETİ DESTEKLEYEREK DEĞİŞTIRME GİBİ BİR AMACIMIZ YOK”

– Bölge çetelerin, uyuşturucu baronlarının, işsizliğin, yoksulluğun giderek göç ettirilmenin, gençsizleştirmenin ağır bir şekilde hayata geçirildiği bir süreci yaşıyor. Bingöl’de 12 bin genç yurt dışına gitmiş. Kaçak yollarla gitmiyor, devlet organize ediyor. Yani bir devlet organizasyonundan bahsediyorum. Bölgede insanlar sokağa çıkmıyor. Yedi yıldır sokağa çıkma yasakları var. Ama sadece HEDEP’i bağlayan bir durum. AKP festival yapıyor, sokağa çıkıyor, bir başka siyasi parti bir başka meseleyle ilgili hatta askeri üniformalarla mitingler, eylemler, etkinlikler yapabiliyor. Sadece yasaklar bize işliyor. Şimdi halk, haklı olarak şu soruyu soruyor: “Destekliyoruz, oy veriyoruz, seçtiriyoruz da bu bölgede olup bitenler, bu politikalar hakkında acaba oy verdiğimiz muhalefet ne düşünüyor, ne yapıyor?” Dolayısıyla bizim şöyle bir misyonumuz yok: İktidarı, sağcı bir muhalefeti destekleyerek değiştirme gibi bir amacımız yok. Siyasi partileri aşan, onların da içerisinde olabileceği ama kentin en geniş toplumsal uzlaşısını sağlayan demokratik, şeffaf yerel yönetimler anlayışını hayata geçirecek aday arayışları; iş birliği, güç birliği arayışlarımız devam edecek. Bu kime çağrıdır? Bir pazarlık mıdır? Kim nasıl yorumlar çok bilmiyorum ama bu çok açık bir çağrıdır. Bu kenti, kentteki dinamikler ve onların temsili birlikte yönetsin. Bu kenti yönetenler biraz her anlamda duyarlı olsun. “Bu kentlerde demokratik, halkçı, şeffaf belediyecilik uygulansın” çağrısıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir